DENİZ VE ZEYTİNYAĞININ BEYİNDE DÜŞÜNME MESELELERİMİZE ETKİSİ
Şimdi eğer Türkiye’nin üç tarafı denizle çevrili pahalı balık yiyoruz ya da yüzme bilen oranımız az ve 200 milyon adet zeytin ağacımız var, zeytin yağı üretiminde dünya ikincisi isek ve zeytin pahalı ve zeytinyağı yeme oranımız 1.4 kilogram ile Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin kişi başına düşen zeytinyağı miktarının onda biri tüketiliyorsa insanların beyinlerinde nörobilişsel sorunlar yoktur denilemez.
Öyle ise dünya tarım sektörü ihracatında ilk on ülke arasında olmayan Türkiye’nin [1] tarım sektöründe planlı ve sürdürülebilir döneme geçileceğinin bürokratlar tarafından ilan edilmesiyle birlikte Türkiye’nin gerek deniz ürünleri gerekse zeytin ve mamullerinin bir an önce bu ülkelerin tüketim miktarına eşit olacak bir orana yükseltilmesi ve sektörde yapılacak bu iyileştirmelerle vatandaşlarının zeytinyağı tüketim oranlarının da yükseltilmesi hedefinin konulması gerekir. Sektörün içinde önemli bir güç olan zeytinyağı tüketimi özendirilirse ve yaygınlaşırsa buna bağlı olarak endüstrisi ve ihracatı gelişirse Konya ilimiz kadar bir ülke olan dünya ikincisi Hollanda’nın (116 milyar dolar) onda biri kadar dahi tarım ürünü ihracatı yapılmasının önünde en azından bir engel aşılmış olur. (Türkiye tarımsal ürün ihracatı: 19.4 milyar dolar)
Kalkerli toprağı ve denizi seven zeytin ağacının bizim coğrafyamızda en önce ıslah edildiğini bilerek en dayanıklı ağaç köklerini toprağın derinliklerinde muhafaza etmesi nedeniyle evliliklerin ömür boyu sürmesi niyetiyle çiftlerin yatakları antik çağlarda zeytin ağacının odunları ile yapılırdı.
İşte bu zeytin ağacı ve ürünü olan zeytinyağı doğudan batıya ticaret yoluyla gelen ancak günümüzde her diğer alanda da olduğu gibi zeytincilikte de önce yapı süs ve dayanıklılık anlamında ulvi düşüncelerle Homeros’un İlyada eserine konu olmuş bugünlere kadar gelen çok yararlı bir besin haline gelmiştir.
Zeytin ağacına sarılarak büyümesi ile bilinen başka hiçbir ağacı sevmeyen yaban mersini gibi doğu toplumlarının zeytin ağacına sarılarak bir sevgi yumağı gibi sonunda zeytinyağı tüketiminde en sonlarda oluşumuz denizlerle olan bağlantımız gibi zeytinyağının da pahalı olması sonucunda ne idüğü bilinmez rafine yağlarla beslenerek vücutların ‘serbest radikallere’ boğuluyor olması günümüz toplumlarının yaşamlarını etkileyen sağlık sorunlarını ortaya çıkarmaya devam etmektedir.
Aslında doğu coğrafyasına ait olan zeytin ağacının bir zamanlar sadece Atina’da olduğunu zannederek ona kutsiyet bahşedilen tapınaklarda ışık ile sembolleştirilmesi zeytinyağının yakıt amaçlı olarak ateşi besleyen bir ürün olması ile birlikte gıda olarak tüketilmesi hedefini çoktan aşan batı toplumlarının sonraki yıllarda insanlarının beyinsel faaliyetlerinin biyolojik olarak gelişmesine yardımcı olduğunu ve kronik hastalıklarını da önlediğini çok iyi bilmemiz gerekir.
FENİKELİLERİN DENİZCİLİK TİCARET YOLLARI
Kışın yaprağını dökmeyen bol meyveli (kallikarpos) zeytin ağaçlarını günümüzdeki bütün alfabelerin de kökeni olan alfabesi gibi batıya ulaştıran Sami kökenli doğulu denizci Fenikeliler (m.ö..1500-m.ö.539) (Phoenicians), çoğu batılı toplumların ortaya çıkmadıkları bir dönemde topraklarının karalar ile değil denizler ile bağlı olması nedeniyle ‘denizcilik cumhuriyeti’ anlamına gelen Talassokrasi ile yönetilmekteydi.
Demek ki bir yandan deniz ile haşır neşir olan Fenikeliler, aynı zamanda zeytin ağacının kendi coğrafyasının dışına yayılmasına da vesile olmaktaydı.
Zeytin ağaçları da işte bu yol ile Anadolu kıyılarından ve Afrika’nın kuzeyinden batıya bir zamanlar murex adlı canlıdan elde ettikleri mor rengi ile mor kumaşlar sattıkları için mor anlamına gelen Phoenicians olarak antik Grekler tarafından adlandırılan Fenikeliler tarafından Avrupa’ya yayılmıştı. Az bulunan mor rengi daha sonraki yıllarda kraliyet ailelerinin aynı renkle duvarlarının kaplandığı odalarda doğum yapma istekleri olarak asil olmanın bir gereği olarak kabul edilecekti.
Kolonistlerin Fenike kıyılarını işgal ederken görmüş olabilecekleri deniz yoluyla dünyaya yayılan zeytin ağaçları ve yağı beyin hücrelerinin büyüme hormonu olarak bilinen brain-protective protein (Brain Derived Neurotrophic Factor-BDNF) hormonunu destekleyerek beyindeki nörobilişsel bozuklukları önler. BDNF beynin nöronlarının canlı kalması ve işlevlerinin sürdürülmesinde çok önemli rol oynayarak özellikle uzun süreli hafıza için önemli rol oynar. .
Abderalı Demokritos’a sorulan ‘yaşamımızı nasıl daha sağlıklı hale getirebiliriz’ sorusuna verdiği cevap gibi ‘içimizi balla, dışımızı zeytinyağı ile yuğalum’ asırlık cevabındaki anlayış gibi zeytinyağının da insan vücuduna özellikle beyne olan katkısı içinde bulunan polifenollerin BDNF yi artırarak insanda nöron hasarını düzelten etkisi ortaya konulmuştur. [2] Polifenollerin insan vücudundaki serbest radikalleri nötralize ederek beyne zayıf kan akışı sonucunda oluşan Alzheimer gibi hastalıklara karşı koruma yapabileceği ortaya konulmuştur. [3]
Demek ki sonuç olarak diyebiliriz ki tarımsal planlama ve sürdürebilirlik politikalarının içine rafine yağlar yerine doğal zeytinyağı tüketimin artırılarak uygun fiyatlı olarak halka sunmak beyinlerdeki nörobilişsel aktivitenin artırılması için dünya ikincisi olan Türkiye için en az antikçağ Fenikeliler’i kadar denizleri anlaması ve zeytinyağını vatandaşlarına tüketme politikaları üretmesi acil ve gerekli bir konu olarak görülmelidir.
ARKEOTEKNO