ANLAMA VEDA: MİMARİDE BELLEK, DİL VE KİMLİK

Anlamın kaybolmasına dair göstergebilim olarak tanımlanan sosyolojik kavram içinde bütün nesnelerin bir anlam ifade edebilmesine yönelik olarak mimarlık alanındaki bellek-dil ve kimlik arasında da bir anlam bütünlüğünü düşünerekten binaların da bir belleği, bir dili bir mekânsal söylemi olması gerektiği gayet açıktır.

Anlam (semantik), dil bilimi kapsamında nesnelerin sembolü oldukları gerçek nesneler arasındaki bağlantılar ve ilişkiler olarak tanımlanırken sentaks nesneler arasındaki ilişkiler, pragmatizm ise bu nesneleri kullananlar arasındaki ilişkiler olarak tanımlanır.

İnsanlar arasındaki kodlanmış bilgi olarak ses ile anlamın iletilmesi tanımına göre anlam yüklü cümlelerin oluşturduğu sesin kodlanarak iletilmesi ne kadar doğru ise binaların da bu anlamda anlamlarının kodlanarak bizlere iletilmesi gerektiği bir mimari yaklaşım olarak bilinir.

John Locke’nin ilk kez ortaya attığı ve Saussure’e göre gösterilen ile gösteren nesneler arasındaki anlamın bir ifadesi olan göstergebilim (semiotics), eğer konuşulanlar içinde bir anlam yoksa sadece sesten oluşan bir gürültü olarak günümüzde yüksek sayıda olan bu tanımlamaya kişiler arasındaki ilişkilerde oldukça fazla rastlanır.

Kulak Bilimde (odyoloji) kullanılan AI (Articulation Index) yani duyulabilen ortalama konuşma sinyali içinde sadece insan sesinin en fazla yoğunlaştığı 1-3 Kilohertz değerinin iletilmesi ile robotlara yönelik yapılan tasarımlarda sesin insanın anlayacağı gibi işitilmesine yönelik olarak algılanması, anlatılmak istenilen konunun anlamının/manasının robotlar arasında iletilmiş olacağını ortaya koymaz. Cümleler içinde geçebilecek anlamsız heceler (logatome) olarak ‘arif, zarif, tarif, maruf’ gibi kelimelerin cümlenin anlamını ortaya koyacak şekilde insanlar arasındaki konuşmalar da olduğu gibi robotlar arasındaki iletişimde de ayırt ediliyor ve iletilmesi gerekir.     

Demek ki bir anlam ifade etmeyen söylemler, beyhude bir sesten öteye gidemez ve göstergebilimin konusu olamaz.

Biz buna toplumsal hayatta  hiçbir fayda vermeyen beyhude sözler olarak ‘kuru gürültü’ diyoruz.

Cansız nesneler arasında da anlamın sonsuzluğuna dair görüşlerin içinde bina gibi cansız varlıklara anlam yüklemeye çalışan insanın rolünü yadsımamız mümkün olmazken, binalar eğer bellek-dil ve kimlik söylemi içinde inşaa edilmezse, bu tip mimarinin anlamsızlığından bahsetmemiz olası hale gelir.

Bellek, mimarinin asırlarca devam eden gelenekselliğinin günümüz modernitesi içinde değerlendirilmesi olarak tezahür ederken dil binanın mimaride kullanılan ölçek, simetri ve oransal büyüklüklerinin dışarıya aksettirilmesi olarak gücünü uygulanacağı mekânın kültürel kimliğinden alır.  

Cümlelerdeki anlamın kaybı olarak ortaya çıkan hususlar mimaride de bellek, dil ve kimlik kavramlarının ortadan kalkması ve yok olması ile oluşur.

Günümüzde doğal afetler ile yok olan binalardaki anlam kaybı, mimarlığın bellek-dil-kimlik birlikteliğinin olmamasının ortaya çıkardığı anlam kaybı olarak değerlendirilmelidir.

Anlamın dil ile aktarılması ile ilgili olarak binlerce yıl önce inşaa edilmiş ve günümüze kadar gelen Sümer, Babil, Akkad, Assur, Mısır, Hurri, Hatti, Hitit, Mitanni, Urartu, Lidya, Likya, Pamfilya, Pisidya, Kilikya, Que, Mysia, Paflagonya, Karia, Leleg, İonia, Aiolis, Troya, İnka, Aztek, Grek ve Roma...gibi topluluklardan halen ayakta kalan birçok eserin de dilleri olduğunu, göstergebilimin parametreleri olan nesnenin gösterilen / gösteren bağlamında arkeolojik yönden günümüze kadar ulaşan anlamlarının olduğunu düşünmemiz gerekir.

Mantıksal olarak anlam dışı söylemler ‘kuru gürültü’ olarak hiçbir fayda sağlamadığı gibi bellek-dil ve kimlik kavramlarına uymayarak inşaa edilmiş binaların da mimari açıdan da hiçbir anlamı olamaz.

Günlük hayatta ifade etmek istediğimiz konuyu belirleyen cümlelerin içinde yer alan kelimelerin birbirleri ile olan ilişkisini anlamlandıran, manayı sağlamlaştıran metonimi ile nasıl ki anlam güçlenirse, doğa ile olan ilişkisini belirleyen binaların anlamlı hale gelmesi bellek-dil ve kimlik ile sağlanır.  

Bellek, dil ve kimliği dikkate alınmaksızın yatağına inşaa edilen binalardan, suyunu kesen yapay bentlerden akıyor olması nedeniyle denizlere hiç de benzemeyen dereler, bir gün mutlaka kendi bildiğini yapar.   

Anlamın kişiler arasındaki cümlelerde ifade bulan konunun anlaşılırlığı özünde olduğu gibi bellek-dil ve kültürel kimlik kavramlarının da mimari planlamalarda yer alması, dikkate alınması gereken en önemli husustur.

ARKEOTEKNO